Sağlıklı dil gelişimi için, ilk 3 yılın önemli olduğunu söylüyor uzmanlar. Bu süreçte çocuğunuzun konuşma durumunu bolca gözlemlemenizde ve dil gelişimini desteklemenizde fayda var.
Dil gelişimi ilk ağlamalarla ve agu'larla başlıyor bebeklerde… Ve ilk 3 yılda önemli bir aşama kaydetmesi bekleniyor. Hangi dönemlerde hangi heceleri veya kelimeleri kullanması gerektiğinden tutun da, iki kelimeli cümlelere geçip geçmediğine kadar pek çok detay çocukların dil gelişimi hakkında ipucu verebiliyor. Dil gelişiminin aileler tarafından çok iyi takip edilmesi gerektiğini söyleyen Odyoloji, Ses ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Dr. İrem Konakçı Yenice, çocuklarda dil gelişiminde bir aksaklık tespit edildiğinde çok fazla vakit kaybetmeden bir uzmana danışılması gerektiği noktasında aileleri uyarıyor. Dil gelişimi hakkında pek çok önemli noktaya değindiğimiz dosya haberimizde; çocuklarda dil ve konuşma sorunlarına dair toplumumuzda doğru bilinen yanlışlar, konuşma bozukluklarının sebepleri ve dil gelişimini desteklemek için öneriler de yer alıyor.
Dil ve konuşma kavramları sıkça birbirine karıştırılır. Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan gelişmiş bir araçtır. Dil denildiğinde, akla sadece sözel dil gelse de jestlere bağlı ya da yazılı bir dil de mümkündür. Konuşma ise, beyinde başlayıp ses üretimiyle ortaya çıkan bir motor işlemdir. Konuşma sürecinde birçok organın işlevi vardır. Bir insanın konuşabilmesi için, akciğer, ses telleri, solunum yolları, diyafram, gırtlak, sinüsler, dil, damak ve dudaklar gibi birçok farklı bölgenin hareketi büyük önem taşır.
Dil, "alıcı dil" ve "ifade edici dil" olarak iki kategoride incelenebilir. Alıcı dil becerileri; sözel ifadelerin anlaşılması, ifade edici dil ise; bir düşünce ya da duygunun bir sembolle ifade edilmesidir. Oldukça karmaşık bir süreç olan dil gelişiminde bazı dönemlerde, çocuğun belli aşamalar kaydetmesi beklenir.
Alıcı Dil:
İfade Edici Dil:
Alıcı Dil:
İfade Edici Dil:
Alıcı Dil:
İfade Edici Dil:
Alıcı Dil:
İfade Edici Dil:
Alıcı Dil:
İfade Edici Dil:
Dil ve konuşma bozukluklarının birçok nedeni olabilir. Bazen tek, bazen de birden fazla sorunun bir araya gelmesi, dil ve konuşma bozukluğuna yol açabilir. Nedeni tespit etmek her zaman çok kolay olmayabilir. Tanı konabilmesi için farklı alanlarda çalışan uzmanlardan (çocuk nöroloğu, odyoloji uzmanı, dil ve konuşma terapisti, çocuk psikiyatristi, KBB uzmanı ve psikolog) görüş alınması gerekebilir. Öncelikle sorun sadece bir dil ya da konuşma bozukluğu mu, yoksa mevcut konuşma sorununun altında yatan farklı bir neden var mı, mutlaka tespit edilmelidir. Eğer bir konuşma gecikmesi var ise ne zaman ve ne şekilde destek verileceği belirlenmelidir. Dil ve konuşma bozukluğu olduğu düşünülen bir çocuk ile ilgili bazı temel değerlendirmeler mutlaka yapılmalıdır.
Doğumsal ya da erken çocukluk döneminde ortaya çıkan işitsel sorunlar, çocukların dil gelişimini olumsuz etkiler. Günümüzde, Ulusal Yenidoğan İşitme Tarama Programı kapsamında tüm yenidoğanlara işitme tarama testi yapılır, ardından da işitme kaybı açısından risk faktörü gözlenen bebekler detaylı değerlendirilir. Bu noktada ailelerin, çocuklarına işitme tarama testlerini yaptırması, işitme kaybı açısından şüpheli bir durum görülürse de mutlaka detaylı değerlendirme isteme konusunda hassas davranmasında yarar vardır. Yenidoğan döneminde çocuklarına işitme testi yapılmış ve bu testlerden olumlu sonuç alınmış olması, çocuğun ömür boyu işitme sorunu yaşamayacağı anlamına gelmez. Bazı işitme kayıpları, sonradan ortaya çıkabilir. Bunlar iç kulağa dair kalıcı işitsel sorunlar olabileceği gibi orta kulak iltihabı gibi dönemsel, ancak çocuğun dil ve konuşma sorunu yaşamasına neden olabilecek sorunlar da olabilir.
Çocuğun konuşma organlarındaki yapısal bozukluklar dil ve konuşma becerilerini etkileyebilir. Örneğin; yarık damak, yarık dudak sorunu ve diş yapısında bozukluklar gibi durumların varlığı konuşmayı bozabilir. Bu tarz durumlar erken tespit ve müdahale edilebilir. Şüphe olması durumunda ek bir yapısal bozukluk olup olmadığı uzman doktor tarafından değerlendirilmelidir.
Çocuklarda gözlenen dil bozukluklarının bazılarının temelinde psikiyatrik sorunlar olabilir. Sorunun psikiyatrik temelli olduğu kaygısı var ise çocuk psikiyatristinden de görüş alınması önemlidir.
Dil ve konuşmayla ilgili sinir sistemi yapılarında var olan sorunlar, bu alanlarda gerilik olmasına neden olabilir. Bu nedenle, çocukta gözlenen sorunun nörolojik temeli değerlendirilmelidir.
Eğer bir çocuğun zihinsel kapasitesinde sınırlılık var ise dil ve konuşmaya dair becerileri edinmesi de gecikebilir. Zekanın dikkat, bellek gibi birçok bileşeni vardır. Bu bileşenlerde görülen bir gerilik, dil gelişimini de etkiler. Şüphe olması durumunda çocuğun zeka açısından da değerlendirilmesinde yarar vardır.
Toplumsal nedenler ve aile yapısı, dil gelişimini etkileyen önemli faktörlerdir. İçinde yaşadığı toplumun dinamikleri, aile içi iletişim ve sosyal çevresi çocuğun dil gelişimini ciddi anlamda etkiler. Çocuğun dil gelişimi değerlendirilirken, aile yapısı ve sosyal çevresi de dikkate alınmalıdır.
Otizmin en önemli belirtilerinden biri, konuşma gecikmesidir. Basit bir konuşma geriliği olduğu düşünülen bir durumun altındaki neden otizm olabilir. Konuşması geciken her çocuk, otizm tanısı almasa da, konuşması geciken çocukların otizm açısından da değerlendirilmesi önemlidir.
Bebeklik döneminden itibaren çocukların iletişim becerileri hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayan birçok ipucu vardır. Bebeğin isteklerini ağlayarak ifade etmesi, annenin zamanla ağlama sesinden hangi nedenle ağladığını anlaması bile iletişime dair önemli ipuçlarıdır. Bebek büyüdükçe ağlamanın dışında farklı seslerle iletişim kurması ve ayına uygun alıcı ve ifade edici dil becerileri kazanıyor olması da önem taşır. Bebek büyüdükçe göz teması kurması, zamanla da temas süresinin uzaması, ismine tepki vermesi, jest ve mimikleri takip ve taklit etmesi ve tüm bu süreçlerle beraber konuşmaya başlaması gereklidir. Çocuğun sözel dil kullanmaya başladığı süreç, aileler tarafından dikkatli takip edilmeli ve doğru yorumlanmalıdır. Örneğin; bir çocuğun "ba ba" demesi bir hece tekrarı ve genel bir ifade mi, yoksa sadece babasına seslenmek amaçlı kullandığı bir sözcük mü doğru değerlendirilmelidir.
Her çocuğun dil ve konuşma becerilerini edinme süreci kendine özgüdür. Ancak çocukların 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylemesi, 2 yaşına geldiğinde yaklaşık 50 sözcük söyleyebilmesi ve söylenen birçok şeyi anlaması, 3 yaş civarında 2-3 öğeli cümleler kurabilmesi ve 250'ye yakın kelimeyi söylemesi beklenir. Bazı çocuklar ilk kelimelerini 1 yaş civarında söylemelerine rağmen, kelime sayısının artma hızı az olabilir ya da ilk kelimeler biraz geç kullanılmaya başlandıysa da ara, hızla kapanabilir. Dolayısıyla "normal" aralığı biraz geniş düşünülebilir. Bazı çocuklarda beklemek uygun olabilir. Çocuğu takip eden çocuk doktorunun da bilgisiyle, kısa süre zaman tanınabilir. Ancak bu süre sanıldığı gibi 3-4 yaşına kadar beklemek değil, en fazla 5-6 ay bekleyerek uzman görüşü almaktır. Daha önce de belirtildiği gibi eğer mevcut konuşma geriliğinin nedeni olan farklı bir sorun var ise beklemek, sorunun daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olabilir.
Seçici Konuşmamazlık bir tür çocukluk kaygı bozukluğu durumudur. Çocuğun ev, aile veya akrabalarının yanında, yani kendini rahat ve güvende hissettiği ortamlarda konuşup okul, arkadaş çevresi ve oyun ortamı gibi konuşmasının beklendiği sosyal ortamlarda konuşmamasıdır. Seçici Konuşmamazlık bir tür çocukluk kaygı bozukluğu durumudur. Bu çocuklar, konuşmamayı seçtikleri ortamlarda genellikle göz kontağı kurmaz, kendisine bir iletişim yöneltildiğinde hiç duymamışçasına tamamen hareketsiz kalabilirler. Elbette ki anne-babalar için olduğu kadar, öğretmenler ve hatta bu çocuklarla çalışan terapistler için bile oldukça zor bir durumdur.
Nedenleri henüz tam olarak saptanamamıştır. Eskiden, bir travmaya veya anne-baba tutumlarına bağlı olduğu sanıldığı halde, son araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermiştir. Bu çocukların genellikle kaygıya karşı genetik olarak bir yatkınlığı olduğu düşünülür. Bebekliklerinden itibaren bazı kaygı işaretleri gösterebilirler. Anneden ayrılmada güçlük, sese karşı aşırı duyarlılık, uyku sorunları, aşırı ağlama, yeni durumlara karşı zor adapte olma gibi problemler yaşayabilirler. Biraz büyüyüp aile dışında sosyal ortamlara katılmaya başladıklarında konuşmaya karşı bir korku ve beraberinde donup kalma, içe kapanık vücut duruşu ve donuk yüz ifadesi gibi davranışlar geliştirirler. Biyolojik olarak ise, beyinde amigdala denilen bölüm kişiyi tehlikeye karşı uyarır ve ne yapması gerektiği konusunda emir verir. Kaygı bozukluğu olan kişilerde amigdalanın fazladan çalışması sonucu, kişi gerçekten tehlikede olmadığında bile tehlike uyarısı alır. Seçici konuşmamazlık yaşayan çocuklarda bu tehlike sinyalleri, sosyal ortamlarda gelir. Tehlike karşısında hissettikleri korku nedeniyle çocuklar bu korkuyla başa çıkabilmek için konuşmaktan kaçınma davranışı geliştirirler ve bu davranış zaman içinde yerleşir. Tedaviye başlama ne kadar gecikirse, olumlu sonuç alabilme şansı o derece azalır.
Konuşmamazlık, bir kaygı bozukluğu olarak düşünüldüğünden tedavinin hedefleri de öncelikle kaygıyı azaltmak, özgüven ve benlik saygısını yükseltmek ve sosyal durumlarda rahatlamayı sağlamaya çalışmak olmalıdır. Tedavi aile terapisi, çocuğun davranışlarının iyi okunduğu bir oyun terapisi, bilişsel davranışçı yöntemler ve ek olarak belki ilaç tedavisinin birlikte harmanlandığı bir süreci içermelidir. Bu konuda tecrübeli uzman bir terapist eşliğinde, aile ve okul işbirliği içinde çalışarak sorunun üstesinden gelmeye çalışmalıdırlar.
YANLIŞ: Erkek Çocuklar Geç Konuşur
DOĞRU: Erkek çocuklar ile kız çocuklar arasında dil gelişimi açısından fark olabileceği düşünülse de bu tahmin edildiği kadar büyük bir fark değildir. Örneğin; 3 yaşına gelmiş ve hala konuşamayan bir çocuğun sorununu cinsiyetiyle açıklamak doğru değildir. Dil ve konuşma bozuklukları erkeklerde kızlara oranla daha sık gözlenir. Ancak bu durumu, "Erkek çocuğudur, zamanla açılır." şeklinde yorumlamak süreci olumsuz etkiler.
YANLIŞ: Erken Yaşta Konuşma Değerlendirilemez
DOĞRU: Aksine erken değerlendirme ve tanı, sorunun daha da büyümeden çözülmesine yardımcı olur.
Örneğin; mevcut konuşma sorununun altında yatabilecek farklı problemlerin araştırılması konusunda yol gösterilir ve yaşına uygun gözlem ve değerlendirme yapılarak çocuğun dil ve konuşma becerileri hakkında görüş sahibi olunabilir.
YANLIŞ: Konuşma Terapisine Gitmek Çocuğu Psikolojik Açıdan Olumsuz Etkiler
DOĞRU: Dil ve konuşma terapisinde çocuğun yaşı ve kişisel özellikleri dikkate alınarak değerlendirme yapılır. Hem değerlendirme hem de terapi sürecinde, yaşına uygun yöntem ve materyal kullanılarak çocuk ve aileye yardımcı olunur. Dil ve konuşma becerilerine dair sorun yaşayan bir çocuk destek almayıp bu sorunla toplum içerisinde olduğu süreçte psikolojik olarak travma yaşamaya daha açık halde olur. Özellikle okul öncesi ya da ilköğretim sürecinde olan çocuklar yaşadıkları sorun nedeni ile arkadaş ilişkilerinde sorun yaşayabilir. Benzer şekilde dil ve konuşma becerileri geciken bir çocuk da daha hırçın ya da iletişime kapalı olabilir.
YANLIŞ: Konuşamıyorsa Nedeni Dil Bağıdır
DOĞRU: Çocuğun dil bağı kısaysa ve bu durum dil hareketlerini kısıtlıyorsa bazı konuşma seslerini çıkarmasında sıkıntılara neden olabilir. Ancak her konuşamayan ya da ses üretiminde sorun yaşayan çocuğun durumu dil bağı ile açıklanamaz. Dil bağı olsa bile bu her zaman dil ve konuşma becerilerini etkileyeceği anlamına gelmez. Bu durumdan şüphe ediliyorsa bir KBB uzmanı ve dil konuşma terapistinden görüş alınmalıdır.
İki dillilik (Bilingualism); aynı anda iki faklı dilin eşit düzeyde kullanılması durumu olabileceği gibi, anadile ek farklı bir dilin de iyi düzeyde kullanılması şeklinde tanımlanabilir. İki dillilik, farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. Anne-babanın farklı diller kullanıyor olması, aynı dili kullanmasına rağmen çocuğun yaşadığı ortamda farklı bir dil kullanılıyor olması ya da ailenin talebiyle anadilden farklı ikinci bir dilin de çocukla konuşulurken kullanılması olarak görülebilir. Bazen birden fazla dil kullanılmasının çocuğun kafasını karıştıracağı düşünülebilir. Aslında endişe etmeye gerek yoktur. Çocuklar bazen iki dili birbirine karıştırabilir. İkinci dile ait kelimeleri ana dilde kullanabilir. Bu büyük bir sorun değildir. Günümüzde yapılan birçok araştırma, birden fazla dil kullanımının çocuğun bilişsel gelişimine katkı sağladığını gösterir. Ayrıca, çocuklar yetişkinlere göre ikinci bir dili öğrenmeye daha yatkındırlar. İkinci bir dil öğrenme için en kritik dönemin 2-3 yaş olduğu, nadiren de 10-11 yaşına kadar kolay öğrenilebildiği düşünülür. Erken dönemde iki dil ile büyüyen çocukların ifade edici dil becerilerinde bir miktar gecikme görülebilir, ancak bununla beraber farklı zihinsel avantajlara da sahip olurlar. Eğer çocuğun hali hazırda bir dil ve konuşma bozukluğu var ise anadilin kurallarını tam anlamıyla kavramasından sonra ikinci bir dili öğrenmesi daha doğru olacaktır.
Çocuklar konuşmaya ilk başladıkları dönemde telaffuz sorunları yaşarlar. Özellikle "r, s, ş, t, k, l, y" harflerinin söylenmesinde zorlanırlar. Ailelere çocuklarının telaffuzdaki zorlanmaları genellikle çok sevimli gelir. Hatta bu konuda teşvik bile edebilirler. Fakat bu sorun 3 yaşın sonlarında hala devam ediyorsa ortada bir sorun olduğu düşünülerek, uzmana danışmakta yarar vardır.
Bu içerik, Grup Florence Nightingale Hastaneleri Çocuk Odyoloji Tıbbı Bölümü Uzmanı İrem KONAKÇI YENİCE tarafından hazırlanmıştır.
senCard kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Çerez Bildirimi, Gizlilik Bildiriminin bir parçasıdır. Daha detaylı bilgi için Çerez Politikamıza bakınız. Çerezleri Kabul Ediyorum / Kabul Etmiyorum
x